ÖLÜME BAĞLI TASARRUFLAR - HALUK NECDET TEKİN (TNB HUKUK DANIŞMANI)

HALUK NECDET TEKİN (T.N.B BAŞKAN DANIŞMANI) - TÜM MAKALELERİ


 

 

1- Vasiyetnamenin tüm sayfalarının tanıklar tarafından imzalanması gerekir mi?

 

Vasiyetnamelerde dinlenen tanıkların işlemin tüm sayfalarını imzalayıp imzalayamayacakları hususunda noterliklerde farklı uygulamalar yapılmaktadır. Bazı noterliklerde, birden çok sayfayı içeren vasiyetnamelerde tanıklara da her sayfanın imzalatılmasına karşılık bazı noterliklerde sadece isimlerinin yer aldığı kısımlar imzalatılmaktadır. Bu farklılık çoğu kez iş sahiplerinde de kuşkulara yol açmaktadır.

Noterlik Kanunu Yönetmeliğinin 132 nci maddesi “Düzenlenme veya onaylama şeklinde yapılan noterlik işlemlerinin birden fazla sayfayı kapsaması halinde, kanunen ilgili tarafından imzalanması zorunlu asıl  veya örneklerin her sayfasının ilgili ve noter tarafından imzalanması gereklidir.”, NK 72 nci maddesinin ikinci fıkrası da “İlgili, belgelendirme isteminde bulunan kişidir.” hükümlerini içermektedir.

Tanık işlemi yaptıran ‘belgelendirme isteminde bulunan/vasiyet yaptıran” kişi değil, TMK’nın 532 nci maddesi gereğince işleme katılan kişi olup, NK’nın 72 ve 132 nci maddelerinde sözü edilen “ilgili” kapsamına girmemektedir. Bu sebeple, birden fazla sayfayı içeren vasiyetnamelerde tanıkların her sayfayı imzalamaları gerekmemekte, sadece tanık olarak isimleri açılan yerleri imzalamaları yeterli bulunmaktadır.

Ayrıca, her sayfanın tanıklara imzalatılmasının vasiyetnamenin içeriğinin tanıklarca bilinmesinin istemediği durumlarda (TMK 534) tanıklarca öğrenildiği anlamını da taşıyabileceği ve bunun da noterin sorumluluğuna yol açabileceği düşünülmektedir.

 

 

 2- Miras payının devri sözleşmelerinin miras sözleşmesi şeklinde yapılabilir mi?

 

 İstanbul Noter Odası tarafından çıkarılan İşlem Örneklerinin 7 nci sayfasında yer alan “Muris ile mirasçı ve üçüncü şahıs arasında”, 10 uncu sayfasında yer alan “Muris ile mirasçılar arasında” yapılan miras payının devri sözleşmelerine ilişkin örnekler, başlıkları ve içerikleri itibariyle miras sözleşmesi şeklinde düzenlenmiştir.

 

 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun “MİRAS HUKUKU” başlıklı Üçüncü Kitabının;

       Birinci Kısmında (Md. 531-549) “ÖLÜME BAĞLI TASARRUFLAR”, “ÖLÜME BAĞLI TASARRUFLARIN ÇEŞİTLERİ”, “ÖLÜME BAĞLI TASARRUFLARIN ŞEKİLLERİ” ile ilgili düzenlemelere;

 “MİRASIN GEÇMESİ” başlıklı İkinci Kısmında da (Md. 676-682) “MİRASIN PAYLAŞILMASI VE SONUCU” ile ilgili düzenlemelere yer verilmiştir.

 

 Ölüme bağlı tasarrufların çeşitlerinin sayıldığı ve bunlardan birisinin de miras sözleşmesi olduğunun belirtildiği TMK’ nın (514 - 530) uncu maddeleri içinde miras payının bölüşülmesi ve devri ile ilgili bir hükme yer verilmemiş ve bunların ölüme bağlı bir tasarruf olduğundan bahsedilmemiştir. Miras sözleşmeleri de, aynı Kanun’da iki tür olarak gösterilmiştir. Bunlar da 527 nci maddede yer verilen "Olumlu Miras Sözleşmesi" ile 528 inci maddede düzenlenen “Mirastan Feragat Sözleşmesi”dir. Keza burada da miras payının bölüşülmesi ve devri ile ilgili bir hükme yer verilmemiş ve bunların üçüncü bir tür miras sözleşmesi olduğundan da bahsedilmemiştir. Ayrıca, 527 nci madde de miras bırakanın yükümlülüğünden bahsedilmekte, buna karşılık miras payının devrinde asıl yükümlülük altına giren mirasçıdan ise hiçbir şekilde bahsedilmemektedir.

 Aynı Kitabın “MİRASIN GEÇMESİ” başlıklı İkinci Kısmı içinde (676-678) inci maddelerde yer alan mirasın paylaşılması ve devri, “paylaşımın tamamlanması ve sonucu” ile ilgili olup, bunlarla ilgili şekil şartları da özel olarak burada belirtilmiştir. Miras payının devri sözleşmelerinin (vasiyetname şeklinde) miras sözleşmesi olarak yapılacağına dair kanunda bir hüküm bulunmamaktadır. Miras payının devri ile ilgili sözleşmelerin, mirasçılar arasında yazılı yapılmasının yeterli olmasına karşılık, mirasçı ile üçüncü şahıs arasında akdedilmesi halinde ise noterlikte düzenleme şeklinde yapılması zorunluluğu getirilmiştir.        

 Miras payının devri sözleşmesi, miras bırakan ile bir mirasçı ya da üçüncü şahıs arasında değil, mirasçılar arasında veya bir mirasçı ile üçüncü kişi arasında yapılmaktadır. Miras bırakan sözleşmenin tarafı değil, Kanun hükmü gereğince sadece izin/muvafakat iradesini açıklayan kişidir. Bu izin, miras bırakanın ya sözleşmeye katılması veya bağımsız bir işlemle izin vermesiyle olur. (TMK 677, 678). Bu katılma, TMK’nın 514 üncü maddesi kapsamına girmediği gibi, miras bırakanın tasarrufuna yönelik bir işlem de değildir. Sadece, TMK’nın 678 inci madde doğrultusunda, açılmamış mirasla ilgili olarak mirasçının tasarrufuna izin verilip verilmediğinin belirlenmesi içindir. Miras bırakanın 678 inci maddede belirtilen iki seçenekten biri olan sözleşmeye katılmayı seçmesi, sözleşmeyi miras sözleşmesine dönüştürmez.

 Üçüncü şahıs ile müstakbel mirasçılar ya da sadece mirasçılar arasında, miras bırakanın sağlığında yapılacak devir sözleşmesi, miras bırakanın sözleşmenin tarafı olmaması nedeniyle, (vasiyetname şeklinde) miras sözleşmesi olarak yapılamaz. TMK 677 ve 678 inci maddelere konu devir sözleşmelerinin, aynı Kanunun 527 ve 528 inci maddelerinde sözü edilen miras sözleşmeleriyle ilgisi bulunmamaktadır.

 

 Miras sözleşmesinde, mirasçı atanan veya kendisine belirli mal bırakılan kişi miras bırakanın ölümünde sağ değilse, miras sözleşmesi kendiliğinden ortadan kalkar. (TMK 548). Miras payının devri sözleşmesinde ise; müstakbel mirasçıdan payı devir alan kişinin, payını devreden kişinin miras bırakanından önce ölmesi durumu değiştirmez. Sözleşme geçerliliğini ve dolayısıyla da devir alanın mirasçıları da miras payı sahipliğini korur. Miras payını müstakbel mirasçıdan devir alanın mirasçıları, payın, ölümünden önce kendi miras bırakanlarına devir edilmesi gerekçesiyle bunu talep edebilirler. Bu dahi miras payının devri sözleşmelerinin miras sözleşmesi olmadığını göstermeye yeterlidir.

 TMK nın 677 nci maddesi hükmü gereğince, müstakbel mirasçı ile üçüncü şahıs arasında miras bırakanın muvafakati ile yapılan miras payının devri sözleşmesi devir alan kişiye paylaşmaya katılma yetkisi vermez; sadece paylaşma sonunda mirasçıya özgülenen payın kendisine verilmesini isteme hakkını sağlar.

 

 Miras bırakanın sağlığında müstakbel mirasçılar arasında onaylama/düzenleme şeklinde ya  da mirasçı ile üçüncü şahıs arasında düzenleme şeklinde yapılan miras payının devri sözleşmelerinin, miras bırakanın da ya bu sözleşmelere katılarak ya da ayrıca vereceği muvafakati ile yapılmasının mümkün olmasına karşılık, yukarıda yer verilen açıklamalar nedeniyle miras sözleşmesi şeklinde yapılması ise mümkün bulunmamaktadır. (İstanbul Noter Odası tarafından çıkarılan İşlem Örneklerinin 7 nci ve 10 uncu sayfalarında yer alan örneklerin kullanılmaması gerekir.)

 

 

 3- Bölünemez büyüklükteki tarımsal araziler vasiyete konu olabilir mi?

 

 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununun 8 inci maddesi 2014 yılında değiştirilmiş ve gerek bu madde ile gerekse 31.12.2014 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan Tarımsal Arazilerin Mülkiyetinin Devrine İlişkin Yönetmelik ile tarımsal arazilerin devrine ilişkin yeni düzenlemeler yapılmıştır. Sözü edilen Yönetmelikte tarımsal arazilerin devrine ilişkin kurallar iki durum için ayrı ayrı düzenlenmiştir.

1) Mirasa konu olmayan tarımsal arazilerin devri.

2) Mirasa konu olan tarımsal arazilerin devri.

Mirasa konu olmayan tarımsal arazilerin devri Yönetmeliğin 8 inci maddesinde düzenlenmiş ve belirli hallerde devrin doğrudan veya izinle yapılabileceği durumlar gösterilmiştir.

Mirasa konu tarımsal arazilerin devri ise Yönetmeliğin 9 uncu maddesinde düzenlenmiş ve mirasçıların mirasa konu tarım arazilerinin mülkiyeti devir işlemlerini mirasın açılmasından itibaren bir yıl içinde maddede sayılan şekillerde gerçekleştirebilecekleri hükmüne yer verilmiştir.

 

Tarımsal arazilerin ölüme bağlı tasarrufa (vasiyete) konu olamayacağına dair Kanun ve Yönetmelikte bir hüküm bulunmamaktadır. Sadece, 5403 sayılı Kanun’un 8/F maddesinde“Yeter gelirli tarımsal arazi mülkiyetinin kendisine devredilmesini isteyen ve buna ehil tek mirasçı olduğu anlaşılan mirasçının bu konudaki istem hakkı, ölüme bağlı tasarrufla ortadan kaldırılamaz. Mirastan çıkarma, mirastan yoksunluk ve mirastan feragat halleri saklıdır.

Birden çok mirasçıda devir koşullarının bulunması halinde, kendisine devir yapılacak mirasçı ölüme bağlı tasarrufla belirlenebilir. Belirlenen bu mirasçıya itiraz edilmesi durumunda, ehil mirasçı sulh hukuk hakimi tarafından belirlenir.” hükmüne yer verilmiştir.

Mirasçının ehil tek mirasçı olup olmadığının ve istem hakkının değerlendirilmesi vasiyetin yapılması sırasında değil, murisin ölümünden ve vasiyetin açılmasından sonra ilgili mahkemece yapılması gerekmektedir.

 

Bölünemez büyüklükteki bir tarım arazisinin vasiyete konu eden vasiyetçinin ölmesi halinde, 5403 sayılı Kanun ve Yönetmelik’te yer alan “mirasa konu tarım arazisinin devrine” ilişkin hükümlerin uygulanması gerekir. Vasiyetçinin iradesinin yerine getirilebilmesi için yasal veya fiili (terekenin veya vasiyete konu malın mevcut olmaması gibi) bir engelin bulunmaması gerekir. Vasiyete konu malların olup olmadığını, mirasçılara intikalinin yapılıp yapılamayacağını araştırması konusunda noterin bir görevi bulunmamaktadır. TMK’nın 557 nci maddesinde ölüme bağlı tasarrufun iptali nedenleri sayılmış ve bunlardan birisi de “tasarrufun içeriğinin, bağlandığı koşullar veya yüklemelerin hukuka veya ahlaka aykırı olması” olarak gösterilmiştir. Tasarrufun içeriğini yasal sınırlar içinde belirleme tamamen vasiyetçiye, değerlendirilmesini yapmak da mahkemelere ait olup, bunun tespitinde notere verilmiş bir görev bulunmamaktadır. Sadece açıkça ahlaka veya hukuka aykırı bir irade varsa noterin vasiyeti yapmaması gerekir.

Bölünemez büyüklükteki bir tarım arazisinin vasiyete konu olamayacağına ilişkin 5403 sayılı Kanunda bir yasaklanma, vasiyete konu taşınmazların niteliklerinin araştırılacağı hususunda da notere verilmiş bir görev bulunmamaktadır. Mirasa konu tarımsal arazilerin devri ve bunlar için uygulanacak hükümler vasiyetin açılmasından sonra usulünce ilgili mercilerce değerlendirileceğinden, bölünemez büyüklükte tarım arazisinin vasiyete konu olmasına engel bir hüküm bulunmamaktadır. Bölünemez büyüklükte tarım arazisinin vasiyete konu edilmesinin, vasiyetnamenin iptali nedeni olamayacağı ve dolayısıyla noterin sorumluluğunu gerektirmeyeceği düşünülmektedir.

 

4- 2644 sayılı Tapu Kanunundaki yasal sınırlamalar nedeniyle taşınmaz mal edinemeyen yabancıların taşınmaz edinmeleri için vasiyet yapılabilir mi?

 

Konuya 2016/15 sayılı Genelge’nin (1.6) ncı maddesinin (b) bendi ile 20.03.2017 tarihli ve 6 sayılı Genelge’de yer verilmiştir.

 

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün 04.10.1995 tarih  ve 1360-32/718 sayılı görüşünde; “Ülkemizde taşınmaz mal edinemeyen yabancılar lehine taşınmaz edinmeleri için, gerek vasiyetname ve gerekse satış vaadi sözleşmesi düzenlenmesine ilişkin taleplerin 2644 sayılı Kanunun 35’inci maddesi gereğince reddedilmesi yerinde olacaktır” denilmesi nedeniyle, Ülkemizde taşınmaz mal edinemeyen yabancılar lehine taşınmaz edinmeleri için, vasiyetname düzenlenemeyeceği 02.11.1995 tarihli ve 78 Genelge ile duyurulmuştur.

Değişen mevzuat ve karşılıklılık yasağının her zaman için kaldırılabileceği veya değiştirilebileceği dikkate alınmak suretiyle, noterlik işleminin yapıldığı tarihte karşılıklılık şartı nedeniyle Ülkemizde taşınmaz mal edinme yasağı olan ülke vatandaşları lehine, vasiyetname ve taşınmaz satış vaadi sözleşmesi yapılıp yapılamayacağı hususunda Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğünden görüş istenmiştir.

 

Adı geçen Genel Müdürlükçe gönderilen ve TNB Yönetim Kurulu’nun 16.03.2017 tarihli toplantısında görüşülen 01.03.2017 tarihli ve 3023/3990 sayılı yazıda özetle;

“Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü ilgi (e) yazısında; ‘ilgi (a) yazınızda belirtilen 04.10.1995 tarihli görüşün o tarihte yürürlükte olan 21.06.1984 tarih ve 3029 sayılı Kanunla değişik Tapu Kanunu’nun 35. maddesi uyarınca verildiği, 4916  sayılı Kanunun 19. maddesi ile Tapu Kanununda yapılan değişiklik ile yabancı şahısların miras ehliyetine ilişkin hükmün madde metninden çıkarıldığı ve yalnızca taşınmaz edinimlerine ilişkin hususun hüküm altına alındığı, devamında yapılan düzenlemelerinde bu doğrultuda olduğu, adı geçen Kanun maddesinde en son değişikliğin 03.05.2012 tarih ve 6302 sayılı Kanun ile yapıldığı, mer'i mevzuat çerçevesinde ülkemizde taşınmaz edinemeyen yabancı ülke vatandaşlarının da mirasçı olmalarına ilişkin bir engel bulunmadığının … değerlendirildiği belirtilmektedir.

Bu itibarla, Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğünün ilgi (d) ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünün ilgi (e) yazıları da incelendiğinde, Tapu Kanununun 35. maddesi uyarınca noterlik işleminin yapıldığı tarihte karşılıklılık şartı nedeniyle taşınmaz mal edinme yasağı olan ülke vatandaşları lehine vasiyetname yapılmasına mevzuat açısından bir  engel bulunmadığı düşünülmektedir.” denilmektedir.

Yukarıda yer alan görüşler doğrultusunda, karşılıklılık şartı nedeniyle taşınmaz mal edinme yasağı olan yabancı ülke vatandaşları lehine vasiyetname yapılmasına engel bulunmamaktadır. Karşılıklılık şartı nedeniyle taşınmaz mal edinme yasağı olan yabancı ülke vatandaşları lehine vasiyetname yapılmasının, vasiyetnamenin iptali nedeni olamayacağı ve dolayısıyla noterin sorumluluğunu gerektirmeyeceği düşünülmektedir.

 

 

5- Vasiyetname düzenlenmesinde noterin vasiyetçinin ayırt etme gücüne sahip olduğuna kanaat getirmesinin yeterli olup olmadığı, vasiyetçiden rapor istenmesinin gerekli olup olmadığı, raporun aile hekimliğinden alınmış olmasının yeterli olup olmayacağı?

 

 Konuya 02.03.2016 tarihli ve (4) sayılı Genelge’de yer verilmiştir.

 Noterlik Kanununun 72’nci ve Noterlik Kanunu Yönetmeliğinin 91’inci maddelerinde noterin, işlem ilgilisinin yeteneği hakkında bir kanı sahibi olması gerektiği, ilgilinin yaşlılık, hastalık veya dış görünüşü itibariyle yeteneğinden şüphe edilmesi veya bu konuda ihbar ve şikayet bulunması hallerinde temyiz kudretinin varlığının doktor raporu ile saptanacağı belirtilmiştir. Konunun küçükler ve ergin kişiler yönünden ayrı ayrı ele alınması gerekmektedir.

 

 Küçükler yönünden:

Kişinin fiil ehliyeti ile fiil ehliyetsizliğine ilişkin hükümlere TMK’nın 9 ila 16 ncı maddelerinde yer verilmiştir. Kural olarak; ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyetinin olmasına karşılık ayırt etme gücü bulunmayanların, küçüklerin ve kısıtlıların fiil ehliyeti yoktur. Ayırt etme gücüne sahip küçükler ve kısıtlılar, yasal temsilcilerinin rızası olmaksızın karşılıksız kazanmada ve kişiye sıkı sıkıya bağlı hakları kullanabilirler.

TMK’nın 13 üncü maddesi gereğince, yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes, bu Kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir. Yaşı küçükler, ana kural olarak ayırt etme gücüne sahip değillerdir. Ancak ayırt etme gücüne sahip iseler karşılıksız kazanmada ve kişiye sıkı sıkıya bağlı hakları kullanabilirler. Bu sebeple, küçüğün ayırt etme gücüne sahip bulunduğunun mutlaka tespiti gerekir. Küçüğün ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığının tespiti ise doktorlara ait bir görev olup, noterlerce böyle bir tespit yapılamaz.

Onbeş yaşını doldurmuş, onsekiz yaşını doldurmamış küçüklerin vasiyet yaptırmaları halinde, ayırt etme gücüne sahip olup olmadıkları yönünde doktor raporunun alınması zorunludur.

 

Ergin kişiler yönünden:

Yine kural olarak fiil ehliyeti bulunan ergin kişilerin, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir. Küçüklerin işlem yapabilmeleri ayırt etme gücüne sahip bulunmalarına bağlı iken, ergin kişilerin işlem yapabilmeleri değil, yapamamaları ayırt etme gücüne sahip bulunmamalarına bağlıdır.

Ergin kişi fiil ehliyetine sahip olduğundan vasiyetname yaptırabilir. Ancak, ergin kişinin hastalık veya dış görünüşü itibariyle yeteneğinden şüphe edilmesi veya bu konuda ihbar ve şikayet bulunması hallerinde temyiz kudretinin varlığının doktor raporu ile belirlenmesi gerekir. İleride sorun yaratmaması için, noterliklerde genellikle vasiyet yaptırmak isteyen kişilerden doktor raporu istenmektedir. Ancak, zaman zaman yaşının ilerlemiş olmasına karşılık doktorluk, avukatlık, şirket yöneticiliği v.b. işleri yürüten kişiler, akli melekelerinin yerinde olduğunu ve bunu gerektiren işler yaptıklarını ileri sürerek doktor raporu almak istememektedirler. Bu gibi durumların noterler tarafından değerlendirilmesi gerekir. İşleme açıklayıcı bir bilgi ve belge de konulabilir.

Ergin kişilerin vasiyet yaptırmaları halinde, ayırt etme gücüne sahip olup olmadıkları yönünde doktor raporunun alınması zorunluluğu bulunmamaktadır. Ancak, ergin kişinin hastalık veya dış görünüşü itibariyle yeteneğinden şüphe edilmesi veya bu konuda ihbar ve şikayet bulunması hallerinde temyiz kudretinin varlığının doktor raporu ile belirlenmesi gerekir. Rapor alınmasına gerek görülmemekte ise, işlem içinde kişinin ehliyeti ile ilgili bir ihbar ve şikayetin olmadığı, fiilen çalışması ve benzeri nedenlerle fiil ehliyeti hususunda şüpheye düşülmediğinin belirtilmesinin yerinde olacağı düşünülmekle birlikte bu husustaki takdir tamamen notere aittir.

 

Doktor raporlarını verebilecek doktorlar:

Konuya 02.03.2016 tarihli ve (4) sayılı Genelge’de ayrıntılı şekilde yer verilmiştir.

229. Yüksek Sağlık Şurası'nca 20-21 Şubat 2003 tarihli toplantıda alınan 10642 sayılı tavsiye kararında da belirtildiği üzere; 1219 sayılı Kanun uyarınca mesleğini icraya yetkili olan tabiplerin, akli meleke (hukuki işlem yapma ehliyeti) raporlarını düzenleme yetkileri bulunmaktadır.

Ayrıca, Noterlik Kanunu Yönetmeliğinin 14 Ağustos 1976 da yürürlüğe girmesi üzerine, yapılacak uygulamalarla ilgili olarak yayımlanan 1976/22 sayılı genelgenin 13. maddesinde de “Temyiz kudretinin doktor raporuyla saptanmasının kabul edilmesi burada doktor  için, hükümet veya devlet hastanesi sinir akıl hastalıkları mütehassısı gibi terimlerin kullanılmamış olması, herhangi bir tabip tarafından verilecek raporun kabul edilebileceğini göstermektedir.” denilmiştir.

 Bu itibarla; hukuki işlem yapma yeteneğine ilişkin (akli meleke) raporlarının, 1219 sayılı Kanun uyarınca mesleğini icraya yetkili olan tüm doktorlar tarafından verilmesi mümkün bulunmaktadır. Doktorun, kendisini yetkili görmemesi halinde uzmana havale edebileceği de unutulmamalıdır.

 
 Noter tarafından usulünce doktor raporunun alınması yeterli olup, bu rapora rağmen “raporun sonradan yeterli görülmemesi” nedeniyle vasiyetnamenin iptal edilmesi halinde kusur notere ait değil, kendisini yetkili görerek raporu düzenleyen doktora aittir. Rapor alınarak ya da  koşulları mevcutsa rapor alınmadan işlem yapılması halinde noterin bir kusurunun olmayacağı ve dolayısıyla sorumluluğunun da doğmayacağı düşünülmektedir.

 

 

6- Miras payının devri amacıyla yapılan tek taraflı feragatin, TMK’nın 528 inci maddesinde sözü edilen mirastan feragatle ilgisi bulunmadığı

 

2005/16 sayılı Genelge’de yer alan Adalet Bakanlığı HİGM ile Emniyet Genel Müdürlüğünün görüşleri doğrultusunda, muristen kalan aracın bir mirasçıya devri için diğer mirasçıların haklarından feragat etmeleri halinde lehine feragat edilen mirasçı adına aracın tescil edileceği,

2003/32 sayılı Genelge’de de, Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Yönetmeliğin 18 inci maddesi hükmü doğrultusunda, miras bırakandan intikal eden silah için mirasçılardan biri lehine diğer mirasçıların miras haklarından feragat etmeleri halinde talepte bulunan mirasçısına veya üçüncü bir kişiye silahın devrinin sağlanacağı,

hükümlerine yer verilmesi nedeniyle, uygulamada miras paylarını devir eden mirasçılar tek taraflı bir feragat beyanında bulunmakta ve ilgili merciler de buna istinaden devir işlemlerini yapmaktadırlar. Aynı uygulama, miras yoluyla intikal eden paylar için kooperatifler ve TOKİ tarafından da yapılmaktadır.

Miras payından bir mirasçı lehine verilen tek taraflı feragat, miras payının devri amacıyla yapılmaktadır. Miras payının devri ile ilgili hükümlere TMK’nın 677 nci maddesinde yer verilmiş olup, bu maddede tek taraflı bir feragatten bahsedilmemekte, mirasçılar arasında ya da mirasçılarla üçüncü bir şahıs arasında yapılacak bir sözleşmeden bahsedilmektedir. Kanun hükmünün bu şekilde olmasına rağmen, lehine feragat edilenlerin devir işlemiyle bunu kabul ettikleri düşüncesiyle mirasçıların tek taraflı feragat beyanlarına istinaden, yukarıda belirtilen genelgeler ve Yönetmelik hükmü gereğince devir işlemleri yapılmaktadır.

Miras payından bir mirasçı ya da üçüncü kişi lehine tek taraflı feragat edilmesi, miras payının devri niteliğinde ve miras bırakanın ölümünden sonra yapılan bir işlem olup, ölüme bağlı bir tasarruf değildir.

 

Buna karşılık, TMK’nın 528 inci maddesinde sözü edilen mirastan feragat sözleşmesi, miras bırakanın sağlığında, mirasbırakan ile mirasçısı arasında, karşılıksız veya bir karşılık sağlanarak yapılan bir sözleşme olup, mirasın tamamından feragat eden müstakbel mirasçı bu sözleşmeyle mirasçılık sıfatını kaybeder. TMK’nın 528 inci maddesinde yer verilen mirastan feragat sözleşmesi, miras bırakanın sağlığında yapıldığından ölüme bağlı bir tasarruf olup, yukarıda belirtilen tek taraflı feragat beyanı ile bir ilgisi bulunmamaktadır.

 

 

7- Vasiyetçinin ölümünün noter tarafından ne şekilde takip edileceği? Eski vasiyetnamelerle ilgili olarak noterin yapması gereken bir işlem var mıdır?

 

5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununa eklenen “Ölüm olayının tespiti” 4 üncü maddesi;

“(1) Ölüm olayları, nüfus müdürlüğünce kurum ve noterlere kağıt ortamında bildirilmez. Kurum ve noterler ölüm olaylarının tespitini elektronik ortamda yapar. Mücbir sebeplerle ölüm olaylarına ilişkin bilgilerin elektronik ortamda gönderilememesi hallerinde kağıt ortamında gönderilebilir.

(2) 18/1/1972 tarihli ve 1512 sayılı Noterlik Kanununun 69 uncu maddesinin ve 213 sayılı Kanunun 150 nci maddesinin bu Kanuna aykırı hükümleri uygulanmaz.” Hükmünü içermektedir.

 

Bu madde ile NK’nın 69 uncu maddesinde yer alan noterler tarafından, açık veya kapalı olarak saklanan vasiyetnameler ile noterler tarafından düzenlenen sair ölüme bağlı tasarrufları yapanların ölümü halinde bilgi verilmesi için, durumu bunların kayıtlı oldukları nüfus dairelerine yazı  ile bildirileceğine ilişkin hükümde bir değişiklik yapılmamıştır. Bu nedenle, noterliklerde düzenlenen ya da saklanan vasiyetnamelerin nüfus idarelerine (NK 69’da “yazı ile” ibaresine yer verilmesi nedeniyle) kağıt ortamında bildirim zorunluluğu devam etmektedir. Elektronik ortamda bir bildirim yapılması düşünülmekte ise, Nüfus Kanuna eklenen bu madde gibi NK’nın 69 uncu maddesinde de değişiklik yapılarak maddenin bu şekilde uygulama yapılmasına imkan sağlayacak şekilde değiştirilmesi gerekir. Aksi halde, bu değişiklik yapılmadan Kanunda yer almayan bir uygulama yapılmış olur ki bu da sorumluluğu gerektirebilir.

 

5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununa eklenen 4 üncü madde ile NK’nın 69 uncu maddesiyle sadece vasiyetçinin ölümü halinde notere nüfus idaresince kağıt ortamında verilen ihbar yükümlüğü kaldırılmıştır. Noterlerin bildirim yükümlülüğü devam etmektedir. Bu bildirimin bir dönüşü olmalıdır. Dönüşü olmayacaksa ve noterler ölüm olaylarını nüfus kayıtlarına girmek suretiyle takip edecekse, nüfusa bir bildirim yapılması da gerekli değildir. Maddede “Ölüm olayları, nüfus müdürlüğünce kurum ve noterlere kağıt ortamında bildirilmez. Kurum ve noterler ölüm olaylarının tespitini elektronik ortamda yapar. denilmesi nedeniyle bundan, nüfus idaresinin bildiriminin kağıt ortamında yapılmayacağı anlaşılmalıdır. 1 inci fıkranın üçüncü cümlesinde yer alan “ölüm olaylarına ilişkin bilgilerin elektronik ortamda gönderilememesi hallerinde kağıt ortamında gönderilebilir.” ibaresinden de nüfus idarelerince gönderme işleminin devam edeceği ve bununda elektronik ortamda olacağı açıkça anlaşılmaktadır. Sorun, bu bildirimin ilgili noterliğe nasıl ulaşacağı olup, bu hususun değerlendirilmesi ve yapılacak uygulamanın belirlenmesi TNB Yönetim Kurulu’nun yetkisi ve görevi içindedir.

 

Ölüm olaylarının elektronik ortamda tespiti ne şekilde yapılacaktır?

Bu Kanun değişikliği ile ölüm olaylarının takibi hususunda noterlere bir görev verilmemiş, sadece ölüm olayının tespitinin yazılı ortamda değil elektronik ortamda yapılacağı yükümlülüğü getirilmiştir. Bu tespitin nasıl yapılacağı hususunda ne NK’da ne de 5490 sayılı Kanun’da bir hüküm bulunmamaktadır. Noterler, fihrist defterine kayıtlı vasiyetnameleri yapanların ölüp ölmediklerinin araştırmasını her gün ya da belirli aralıklarla nüfus kayıtlarına girmek suretiyle mi yapacaklardır? Kanun koyucu böyle bir yöntemi kabul etmiş olsaydı, nüfusa bildirim yapılması uygulamasını da kaldırması gerekirdi.

Noterlerin vasiyet bildiriminden sonra, nüfus idarelerinin TNB ile oluşturacakları sistemden gelecek uyarı ile ölüm olaylarının bildirilmesi ve işlem yapılması en uygun olanıdır. Bu konu ve yapılacak uygulamaların belirlenmesi TNB’nin takdir ve sorumluluğu içindedir.

 

Noterin kendi döneminden önce yapılan vasiyetnamelerin nüfusa bildiriminin yapılıp yapılmadığını araştırma ve sonucuna göre işlem yapma zorunluluğu var mıdır?

Vasiyetnameyi düzenleyen/saklayan noterin nüfusa bildirim görevini de yapması gerekir. Yapılmaması o noterin sorumluluğunu gerektirir. Vasiyetnamelerin nüfus idaresine bildirilip bildirilmediğinin araştırılacağına, yapılmayan bildirimlerin o yerde daha sonra göreve başlayan noterlerce yapılacağına dair Kanun’da bir hüküm bulunmamaktadır. Noterin, kendisinden önce yapılan vasiyetnameleri ilgilisinin ölümünün bildirilmesi ya da resmi bir belge ile anlaşılması halinde Cumhuriyet savcılığına bildirim yükümlülüğü dışında başka bir yükümlülüğü bulunmamaktadır. Buna karşılık kendi dönemi içinde yapılan vasiyetnamelerin gönderilip gönderilmediğini araştırması ve gönderilmemiş ise gereğini yerine getirmesi gerekir.

 

Hem vasiyet yapıldığına ilişkin bildirimin hem de ölüm olayının belirlenmesinin tamamen elektronik ortamda, noterleri ek bir külfete sokmadan yapılabilmesi için NK’nın 69 uncu maddesinin buna göre düzenlenmesi gerektiği düşünülmektedir.

 

Haluk Necdet TEKİN

TNB Eğitim, Sağlık,

Sosyal Güvenlik ve Yardımlaşma Vakfı

Hukuk Danışmanı ve Eğitmeni